1hayat3melek / instagram
Resim kaynak : www.joojoo.me

29 Nisan 2014 Salı

2.Biyopsi

Cerrahımız Cihan Bey'in yanından çıkar çıkmaz bir biyopsi randevusu alıyoruz.
Ertesi sabah 10.00 da çağırıyorlar bizi.

Nedense bende bir heyecan yok. Az çok tahmin edebiliyorum sonucu.

Ertesi gün oluyor. Operasyon için alıyorlar beni odaya.
Beni hiç yalnız bırakmayan eşim bir nefes ötemde.
Yine beni hiç yalnız bırakmayan firma sahibim Ayşe hanım ve yöneticim ise hemen kapının ardında beni bekliyorlar.

Operasyon başlıyor. Ben ise bildiğim tüm duaları okumaya...
Canım acımıyor mu sanıyorsun? Acıyor tabi ama o esnada bu acının aslında acı olmadığını ne büyük acılar içinde olan insanların olduğunu düşündükçe sabrediyorum.
Oğlum geliyor aklıma. Şükrediyorum bir kez daha.
Hatta bu acı karşısında savaşan tüm küçücük bedenler geliyor gözümün önüne...Daha da güçleniyorum.

Koltuk altı lenflerimden bir sıvı alınıp hemen pataloglar tarafından çalışılıyor.İşi sağlama almak için bir sıvı daha alıyorlar. Bir sıvı daha...

İşte o zaman anlıyorum...

Koltuk altı lenflerimde de var bu hastalık...

28 Nisan 2014 Pazartesi

Karar

Onkolog , kadın doğumcu ve cerrahtan oluşan heyetten kararımız çıkıyor.

Bebeğe minumum zarar vererek yapılacak bir ameliyat.
Ama yine de her şeye hazırlıklı olmak gerek...

İlk gittiğimiz onkolog Amerikan hastanesinde ama benim sağlık sigortası sadece Acıbadem hastanesini karşılıyor.

Sağolsun hemen ona da bir çözüm bulunuyor ve Acıbadem hastanesinden bir cerrah ismi veriliyor.

Hemde bu hastalığı duyar duymaz kadın doğumcumum tavsiye ettiği cerrahla aynı doktor.

Bu arada onkologumuz ilk yapılan biyopsi parçalarının alınarak Acıbadem hastanesinde tekrar çalışılmasını istiyor.
Eşim benden alınan parçaları laboratuvardan alıyor Acıbadem hastanesinin laboratuar merkezine bırakıyor.

Bu arada tekrar ultrasona giriyorum.Tekrar rapor çıkmasını bekliyoruz.

İki sonuçta çıkıyor.

Sağ memede koltuk altına yakın 1,2 cm çapında kitle.
Koltuk altı lenflerine de biyopsi yapılması önerilir.

Raporlarımızla birlikte ameliyat olmayı düşündüğüm profösörle görüşmek istiyoruz ne şansdır ki doktorda bizi görmek istiyor.

Tekrar muayene ediyor.

Raporlara bakıyor , kac haftalık hamile olduğumu soruyor.

Ok diyor ameliyat gerekli ama bu ameliyatta kurtarmamız gereken 2 can var.
O yüzden ameliyatta kullanmam gereken ilacı yani bebeğe zarar verme ihtimalini düşündüğümüz ilacı kullanmamak için bir de koltuk altı lenflerinden biyopsi yapmak istiyorum diyor.
Bu biyopsi bize yol gösterecektir ona göre de hem anneyi hem de bebeği hiç riske etmeden ameliyat etmiş oluruz diyor.

Peki diyorum sevinerek...

Ya koltuk altı lenflerime de kanserli hücre var ise hepsini mi temizleyeceksiniz diyorum.

İlerde bu hastalığın nüksetmemesi için evet diyor.

Ya diyorum kolum?
Hem de sağ kolum ?
Eskisi gibi kullanamayacak mıyım diyor üzülerek?

Yooo niye kullanamayasın tabi ki dikkat edeceksin ama günlük hayatına çok kolay devam edebileceksin diyor.

İnanamıyorum ki...Bir aptal oluyorum.

24 Nisan 2014 Perşembe

Karşılaşma

 
 
Sevgili koordinatörümün sözünü dinleyerek detaylı ultrason için randevu almaya karar veriyorum.
Hastanenin müşteri hizmetlerini arıyorum.
Randevuyu ya 2 hafta sonrasına veriyorlar yada 2 gün sonrasına...
2 hafta sonra alsam geç kalmış olucam. Ama 2 gün sonra da daha heyetten karar çıkmamış olacak. "Sabret Nuray bu bir sınav" diyerek koca bir iç çekiyorum.
 
İçim acıya acıya 2 gün sonrası için randevu alıyorum.
O geceyi de sabah ediyorum...
 
Yavrusunu göreceği için yüreği pır pır eden bir anne olamıyorum maalesef.
Sadece onu görmezden gelerek nasıl dayanacağımı düşünerek geçiriyorum saatlerimi.
 
Sabah erkenden hastanenin yolunu tutuyoruz eşimle.
Mutluluk heyecanı değil acının heyecanı ile bekliyorum sıramı.
 
Doktorun odasına giriyoruz. Doktor tüm sevecenliğiyle karşılıyor bizi.( Detaylı ultrason için gittiğimiz farklı bir doktor)
Başlıyor sorularını sormaya...Her şey normal...
Sonra eşim doktor bey yalnız şöyle bir durumumuz var bizim diyor.Eşime bir kaç hafta önce meme kanseri teşhisi kondu diyor.
Doktor bey anlık bir şoktan sonra başlıyor nasihat vermeye..."Hadi şimdi de şu karnındaki yaramaza bakalım" diyor.
 
Uzanıyorum...
 
Tam karşımda bir ekran.
Doktor karnıma ultrason cihazını dokundurur dokundurmaz kafamı çeviriyorum yan tarafa...
 
Doktor kendimle verdiğim savaşı belki fark ediyor belki fark etmiyor ...
"Ayaklara bak ayaklara" diyor.
 
Ben ki zaten bakmamak  için kendimle savaş verirken doktorun o yorumuyla kafamı çeviriyorum.
 
Kızımın o minicik ayaklarını nasıl hareket ettirdiğini görüyorum.
Gözyaşlarına boğuluyorum.
Ve bir daha da alamıyorum gözümü ekrandan.

16 Nisan 2014 Çarşamba

Detaylı Ultrason

Doktorlar , tahliller , biyopsiler , üzüntülerle  kendi derdime düşmüşken büyülü bahçemdeki meleğim ise kendi kendine büyüyor.

Tam da detaylı ultrason haftası gelmiş.

Minicik kalbine, burnuna, parmaklarına, böbreklerine içerde oluşan ne varsa hepsine tek tek bakılacak.

Hiç bir şeyden habersiz meleğim ise "bende buradayım anne " dercesine yeni yeni tekmeleriyle varlığını hissettirmekte.

Ama ben ise...

Karnımda tekmelerini hissettikçe, anneliğimden binlerce kez utanarak onu yok saymaya çalışıyorum.
Sırf bu vazgeçiş daha kolay olsun diye.
Yüreğim binlerce kez dağlanarak...Gözyaşlarım ise hiç kurumayarak.

Nasıl bir imtihandır Allah'ım?

Hastalığımı bilmeyenler bebeğimi soruyorlar beni görünce ?
Önce bir yutkunuyorum.
Sonra iyidir herhalde diyorum.

Bir yandan acaba hiç ultrason çektirmesek mi diye düşünüyorum ama bir yandan da büyük bir umutla ya ona bir şey olmazsa aklımda hep soru işaretleri mi kalacak diyorum...

Öyle bir ayrım ki ?

Daha şimdiden minik minik ayaklarının hareketlerini hissediyorum gözümün önünde...

Kahroluyorum...
Başka kapı yok ki , gözyaşları içinde yine Allah'a sığınıyorum.

Sağlık Sigortası

"Allah hayr etsin derler , Allah zaten hayır ediyor da sen şer bakıyorsun!..."
 
Eşimin bana patoloji sonucuyla ilgili doktora gitmemizi gerektiği söylediği kara gün...

Sadece 2 saat önce...

Çalıştığım şirket tarafından yapılmış olan sağlık sigortasıyla ilgili insan kaynakları departmanından bir bilgilendirme mesajı alıyorum.

" Geçen sene yapılan sağlık sigortası anlaşmamızda yatarak tedavilerimiz % 90 kapsamındaydı fakat 01.01.2014 tarihinden itibaren % 100 olarak karşılanacaktır."
 
Bu yani ne demek?
 
Türkiye'nin en iyi hastanelerinden biri olan Acıbadem hastanelerinde bir ameliyat olmanız gerektiğinde hiç para ödemenize gerek kalmayacak demek.

Daha hiç bir şey den haberim olmayan ben, bu mesajı görünce "sağlık bu ne olacağımız hiç belli olmaz " diyerek bir oh çekiyorum.
 
Sonra da sadece 2 saat sonra da bu hastalığımla yüzleşiyorum.

Evet bu hastalık bana geldi ama inanın gelirken de beraberinde bir sürü güzellik , bir sürü kapı , bir sürü dua  ve bir sürü dost getirdi.
 
Şimdi benim şükretme zamanım değilse ne zaman?

14 Nisan 2014 Pazartesi

Süpriz...


"Allah sana sıkıntı, bela vermişse tefekkür et.
Bu yanına yaklaştırmak istediği dostlarına uzattığı bir merdivendir."
 
Hastalığımı, ameliyatımı duyar duymaz hemen bir uçak biletini ayarlayıp sırf benim için Antalya'dan gelen bir dost...
Tuğba'm...

Geçmişiz mi?
Sadece 8 ay.

Heyetten çıkacak kararı beklerken beni yalnız bırakmayan iki can dostum Pınar ve Tuğba...
O cumartesi günü sabahtan kaçırıyorlar beni.
İlk önce bir cilt bakıma sonra ise yemek yemeye.
Sonra da versin elini fokur fokur dedikodu kazanı...

"Akşamda kız kıza bir şeyler yapsak ya" diyorlar.Bende eşimi ve oğlumu düşünerek "Çok isterim ama sabahtan beri beraberiz , Seyit bu işe ne der bilmiyorum" diyorum.

Pınar'ım hemen atlıyor "ben konuşurum"

Arıyor "Seyit biz Nuray'ı kaçırıyoruz ama kaçırmadan önce de izin alalım dedik akşam da Nuray'la beraber bir yemek yiyelim hatta Nuray'ı pavyona mı götürsek mi acaba diye düşünmüyor değiliz" diye kıkırdıyor.

Sonra Eşim beni istiyor telefona ,
"Neden sen konuşmuyorsun benimle diyor ?" sevimli bir fırçayla...

"Sabahtan beri dışardayım ya canım yüzüm yok söylemeye" diyorum bende.

"Nasıl mutlu oluyorsan canım , bizi merak etme sen biz iyiyiz, hadi bak keyfine iyi eğlenceler" diyor.

Bir kere daha mutlu oluyorum bir kere daha şükrediyorum Allah'a bu adamı sevdim diye...


Pınar tutturuyor "Benim yarın önemli bir görüşmem var kuaföre gitmem gerek" diye.
Sizde gelin diyor ama "ben daha 2 gün önce buradaydım bir daha sokma beni buraya" diye hemen yan çiziyorum.

Bizde Tuğba'mla civardaki bir dükkanda girip alışveriş yapıp Pınar'ı almaya gidiyoruz.

Pınar'ın bir arkadaşını daha görüyorum kuaförde. Hatta ikisi birden ful makyaj saçlar yapılmış.

Şaşırarak Pınar'a "Akşam nereye gidiyoruz kuzum" diyorum göz kırparak.
"Bir göz makyajı yap dedim kıza o da aldı gözümü çıkarttı " diyor bir yandan makyajını silerek.

"Aa sende yaptırsana saçlarını" diyor. "Yok be kuzum " diyorum uzaklaşıyorum yanından.

Bu sefer de Zeyno'ya sataşıyorum "hayırdır nereye" diye...
Liseden arkadaşlarla buluşucaz  diyor....
Ohhh diyorum...

Arabaya biniyoruz.
Nereye gidiyoruz diyorum Pınar'a...
Orası mı burası mı diye düşünürken "tamam buldum bana bırak" diyor...

Dolanıp duruyoruz arabayla...Bu arada da Tuğba delisinin başlattığı bir akımı hayata geçiriyoruz...

Müziğin sesini sonuna kadar açıp şarkıya eşlik edip bir yandan da videoya çekmeye başlıyoruz.
Şarkılar da Ankara'nın bilmem nesi...sonra türk sanat müziği vs...

Ne eğleniyoruz...
Sonra da hop paylaşıyoruz whatsupta kurduğumuz grupla...

Ne geyikler ne geyikler...

Sonunda varıyoruz restauranta...
Arabadan tam inecekken o hafta işyerinden ayrılmış bir arkadaşımızı görüyorum cam kenarında.
Herhalde veda yemeği yaptılar kendi aralarında diyorum.
Neyse bir selam verip geçeriz yanlarından diyorum.

Restauranttan içeri girer girmez kapıda karşılıyor garsonlar bizi.
Rezervasyonunuz var mıydı diye?
Pınar hemen evet arkadaşlarımız orda bekliyor diyor ve ben daha neyin ne olduğunu anlamadan kolumdan tutup beni bekleyen masaya doğru götürüyor.

Bir sürü tanıdık yüz.
Ne işleri var burada diyorum.
İnanamıyorum ki...

Beni görünce hepsinin yüzünde kocaman bir gülümse...
Ben ise mutluluktan gözyaşları dökmekte...

Eşim , kardeşlerim ,çocukluk arkadaşlarım , işyerinden yıllarca önce ayrılmış iş arkadaşlarım , çalışma arkadaşlarım ,yöneticilerim , genel müdürümüz , emekli olmuş yöneticilerim bile hepsi bir arada...

Benim için.

Yalnız değilsin ,hep beraber atlatacağız diyor hepsi kocaman yürekleriyle...

Şükrediyorum...

Ben bu kadar insanı toplamak için ne yaptım ki diyorum...
İç sesim cevap veriyor...
Sevdin...
Hem de tüm içtenliğinle...


Güzel geceden ayrıca notlar,

  • Hastalığımı öğrenmeden önce omuzlarımdaki saçımı kısaltsam mı kısaltmasam mı diye düşünüp duruyordum. Sonra hastalık gelince , galiba her kadının yapacağı gibi soluğu kuaförde aldım. Aklımdan kazıtmak geçse de ancak küt model yaptırmaya cesaret edebildim. Sonrasında ise 2 kere daha kuaföre gidip biraz daha kısalttım. İnstagramdan takip edenler görmüşlerdir beni :)Hatta hiç unutamam kuafördeki arkadaşla şu konuşma bile geçti.Saçlarımı keserken beni hem ağlarken hem de telefonla yazışırken görünce gülerek "Kiminle kavga ediyorsun" diye sordu...Bende hiç tahmin edemeyeceği ,hamile bir kadına konduramayacağı bir cevabı verdim..."HAYATLA"...."

  • Bu organizasyonun benden habersiz planlandığı ve bu e-postaların patrona bile düştüğü o hafta patronum hastanede bana "Nuray ne şanlısın Pınar gibi bir dostun var " diyor. "Evet çok şanslıyım bu devirde çok nadir böyle insanlar" diyorum. "Ama sende çok sevilen bir kızmışsın onu anladım" diyor. "Nerden anladınız" diyorum. "Kaç gündür bir sürü e-mail dönüyor" diyor. Çakmıyorum bir şey.

  • Yine o hafta genel müdürüm arıyor "Nasılsın" diye...Sonra da "Pınar bize öyle bir e-posta yollamış ki Nuray , kayıtsız kalmak mümkün değil ama özellikle de içinde sen olduğun için " diyor. Hoşuma gidiyor. Hemen Pınar'a bir mesaj atıyorum "arkamdan ne işler çeviriyorsun" diye."Ne biliyorsun onu söyle "diyor cevabında.Bende "sadece arkamdan işler çevirdiğini biliyorum " diyorum. "Tühhh ya ben onları tembihlemeyi unuttum" diyor üzülerek ama yine de kendini akıllı zanneden Nuray hiçbir şey  çıkartamıyorum bu işten.

  • Restauranta giderken yeni doğum yapmış bir arkadaşım arıyor. "N'olur kusura bakma gelemedik" diyor. Ben de "Asıl sen kusura bakma,  kendi telaşıma düştüm bende gelemedim " diyorum. Kapatıyoruz. Sonra tekrar arıyor. Böyle şeyler söylenmez ama sana ulaşsın diye özellikle söylüyorum sana bir hediye yolladık diyor. Mahcup oluyorum.Ofise gitmiştir herhalde oradan aldırırım deyip teşekkür ediyorum...Hiç bir şey çakmıyorum.

  • Restauranta vardığımıza cam kenarında gördüğüm arkadaşların telaşına düşmüşken ben asıl bombayı görememişim. Abim o sıra da kapıdaymış ve beni görünce yanıma gelmek istemiş ama Cadı Pınar onu hemen saklamış...Kendini çakal zanneden ben yine anlamıyorum.

  • Bu arada kuaförde gördüğümüz hani lise arkadaşlarıyla buluşacağım diyen Pınar'ın arkadaşı  Zeynep var ya o da beni bekleyenler arasındaydı :).... Tam tiyatrocu bunlar...

  • O kadar kalabalığız ki benden sonra da sevdiklerim gelmeye devam ediyorlar. Gelenler bizim için rezervasyon yapılmış masalara sığmıyor artık. Ben ise o kalabalığı gördükçe ağlamak istiyorum. Bu arada masaya ilk geldiğimde sevinç gözyaşlarımı tutamadığımı ve kalabalığı gören meraklı garsonlardan biri arkadaşım sandığı ablama "Gelin hanım ağladığına göre bekarlığa veda partisi herhalde " diyor. Ablamda gülerek cevabı yapıştırıyor " Ne bekarlığa vedası görmüyor musun karnında bebek var" diyor...(Sosyete de böyle evlenmeler moda olsa da bize ters :)

  • Ve son olarak ; Bana hiç belli etmeden tüm bu insanları bir araya getirmek için bu güzel geceyi organizasyon etmiş Pınar'ıma önce koca bir teşekkür sonrasında da bir fırça gitmezse olmazdı...
          "Ne adisin sen ya...Kendi saçlarını , makyajını yaptır beni de buraya böyle getir..."



Biz seninle hep bir elmanın yarısı gibiydik.
Hep birbirimizi tamamladık.
Hep dürüst olduk.
Olaylar karşısında sen hep dimdik durdun ben ise gözyaşı dökerek.
Sen bana mantıkla düşünmeyi öğrettin ben ise sana duygularla...
Göremediğimiz, bakmasını bilmediğimiz pencereler açtık birbirimize.
Hem de ardına dek...
Sonra zamanla anladık ki,  
Her zaman ya körü körüne mantık yada duygular mutlu etmiyormuş insanı.
Bu hayatta mutluluğa giden yolda , biraz mantık biraz duygu olmalıymış...
İşte o yüzden diyorum ya
Biz bir elmanın yarısıyız seninle.
Ve sen...
Coşkulu ,güçlü , koca yürekli ve bu devirde can dostum denilmeyi çoktan hak etmiş nadir insan...
Hep CAN DOSTUM kal...

13 Nisan 2014 Pazar

Hiç Hazır Değilim Henüz...

Bir sabah saçlarımı okşayıp da rüzgar , İzlerini sürüp de gidecek beyaz beyaz
Ve güneş aynaya baktığımda çizgilerden ,Yeni bir yüz gösterecek üzülerek biraz


Bugün başka renkte ağaracak biliyorum ,Ve zorla değil ya o rengi hiç sevmiyorum
Ne olur sanki biraz daha zaman verseniz ,Yıllar öfkenizi hiç mi hiç anlamıyorum...


Yok olmaz erken daha,Biraz geç kalın ne olur.
Hiç hazır değilim henüz...


Ne olur baharlarımı bırakın bir süre daha ,
Tanıdık değil bana güzYok olmaz dur ,Dur gidemezsin.
Gözlerimin rengi dur ,Bulutlara dönemezsin.
Yok alamazsın Beni deli zaman
Ömrüme o kurşuni renkleri süremezsin...

12 Nisan 2014 Cumartesi

Rüya

Önceki yazılarımda anlatmıştım hani.
Hamile olduğumu haberine sadece ortanca ablam susarak karşılamıştı diye.
Nedenmiş biliyor musunuz?

Ablam o gece rüyasında , gökyüzünden bir ateş topunun yeryüzüne düştüğünü görüyor.
Merak ve korku içinde ateş parçasının düştüğü yere koşuyor ve görüyor ki bu ateş topu toprak içinde bir kuyu açmış.Yine merak içinde kuyunun içine baktığında ise yeni doğmuş bir bebeğin o kuyuda olduğunu görüyor.

O gecenin sabahında da ablama bebek haberi verdiğimde ablamın aklına hemen rüyası geliyor. Aklına kötü şeyler gelse de hayırlara çıksın inşallah diyerek kötü düşüncesini silmeye çalışıyor ama maalesef hamileliğimden bir kaç hafta sonra bu hastalık aynı rüyasındaki gibi evimize bir ateş parçası gibi düşüyor.

Ve umarım bu ateşin sonunda melek kızıma sağlıkla kavuşabilirim.

İlk randevu

Koordinatörüm "Ameliyat için cumartesi günü demişlerdi değil mi?" diyor.
Bende evet diyorum.
Nuray'cığım yanlış anlama ama bu tür vakalarda ameliyata cerrah değil bir onkolog karar verir diyor.
Nasıl gözümüz ağrıdığında hemen bir cerraha gitmeyiz göz doktoruna gider ve ameliyat derse göz cerrahına gideriz bu da böyle bir şey diyor.

Hak veriyorum.

"Ne yapacağız o zaman" diye soruyorum.
"Türkiye'nin en iyi onkologlarından birine randevu alıcam ve seni oraya götüreceğim" diyor.

Zor bela ertesi gün için randevu alabiliyoruz.
Eşim, küçük ablam ve 3 meleğimle beraber doktorun muayenehanesine gidiyoruz.

Biraz bekliyoruz...
İşyeri sahibimiz Ayşe hanımla ilk defa bir araya gelmiş oluyorum.
Görür görmez sevgiyle kocaman sarılıyor bana.
Bıcır bıcır anlatmaya başlıyor.
İyileşeceksin diyor her seferinde büyük bir enerjiyle.
Seni biriyle tanıştıracağım , şimdi randevu almaya çalışıyoruz sana çok iyi gelecek diyor.
Bu hallerine, bu samimiyetine bayılıyorum.

Bir yandan da heyecanla doktorun yanına girmeyi bekliyorum.
Doktor yanına çağırıyor.Muayene ediyor.Biyopsi sonuçlarına bakıyor.
Hamilesin ve 33 yaşındasın diyor.Hücreler ise fıkır fıkır kaynıyor.
Ameliyat şart hem de bir an önce diyor. İyi bir cerrah bulmadan önce durumunu çalıştığım hastanedeki heyetle paylaşıcam diyor.

Ya bebek diyorum üzülerek ve bir umutla...

Her şeye hazırlıklı olun...
Önceliğimiz sensin gerekirse bebeğin de hayatını sonlandırabiliriz diyor.

8 Nisan 2014 Salı

Yedi Kapı


İş yerinde haberi alan dostlar yanıma geliyorlar, uzakta olanlar ise telefonla teselli etmeye çalışıyorlar.
Bende, boğazımdaki düğümler müsaade ettikçe üşenmeden anlatmaya çalışıyorum herkese...
Anlattıkça rahatlıyorum sanki.

Masamda oturan bir beden var ama ruhum nerelerde bilemiyorum...

Telefonum çalıyor bir kere daha... Bu sefer arayan eşim...(Eşim bir ağaç geliştirme firmasında çalışıyor ve firma aynı zamanda daire içi kapı da yapıyor.)

"Müsait misin canım" diyor..
"Dinliyorum canım" diyorum.
"Sana bir şey anlatacağım ama inanamayacaksın" diyor.
"Hayırdır" diyorum merakla...

Ve başlıyor anlatmaya...

Bir yarım saat önce bir kadınla görüştüm, daha doğrusu işyerini aramış ama konuyu halledemeyince bana aktarmışlar diyor.
Daha ben alo demeden kaç yaşındasın evladım diye sordu. Bende 36 yaşındayım diyince daha çok gençmişsin evladım dedi. Bende sizin yaşınızı bilmediğim için genç miyim yaşlı mıyım bilmiyorum tabi dedim diyor.

Ben 55 yaşındayım oğlum ve kanser hastasıyım...diyince bir an irkildim diyor.
Belki de son günlerimi yaşıyorum oğlum,İzmir 'de yaşıyorum ve burada bir bayiniz var , oradan geçerken kapılarınızı gördüm çok beğendim ama durumumda olmadığı için sizi aradım belki bana yardımcı olursunuz dedi diyor.

Bende kaç tane kapıya ihtiyacınız var teyzeciğim diye sordum diyor.

7 KAPIYA oğlum diyor. Eşim tekrar duraklıyor.

Tamam teyzeciğim siz bana numaranızı verin , ben ne yapabilirim diye bir bakıp döneyim size dedim diyor.
 
Telefon numarasını verdi. Yazdım sonrada adınız neydi teyzeciğim diye sordum diyor...
Teyze cevap verdi...
Adım mı ? Adım Nuray evladım diyor..."

Şaka yapıyorsun diyorum eşime ağlayarak. O kadar etkisindeyim ki canım anca kendime gelebildim diyor.

Kanser hastası olduğumu öğrendiğim ilk günde bu kadar rastlantı...
Düğüm düğüm olan boğazıma koca bir düğüm daha ekleniyor derin düşüncelerle..
Kötü niyetli biri olsa bile , n'olur ara hemen teyzeyi ne istiyorsa verelim , yapalım diyorum ağlayarak.

Bin bir düşünceyle kapatıyorum telefonu...
Hıçkırıklarımı duyan Pınar'ım  yanıma geliyor merakla...Omzuma dokunuyor.

Şimdi anlatamam Pınarım , anlatırsam büyüsü bozulur , nolur sorma diyorum ağlayarak...

6 Nisan 2014 Pazar

Üç Melek

Öyle bir hastalık ki...
Adını söylemeye çekiniyorsun.
Boğazında düğümleniyor harfler...

Korkuyorsun...
Hem de küçücük bir çocuk gibi.
Ama en çok çekeceğin acılardan...
Ölüm ise sadece bir nefes ötende.
Sanki ölmen için başka bir sebep olamazmış gibi.

Tam 2 sene...
Lenfoma kanseri ile mücadele eden bir anne.
Ardında 2 tane kız çocuğu ve onu çok seven bir eş.
Ne yaşadıklarını kimse bilmez.
25 yıldır sevdiği kadını, dostunu , arkadaşını toprağa verirken bile dimdik ayaktaydı.

Biz ise sadece üzülerek ve dua ederek seyrettik bu hayat mücadelesini. Sanki bizim başımıza hiç gelmeyecek gibi.

Sevgili Koordinatörüm
Bu mücadelemde bana en büyük destek.
Düştüğüm bu kapkaranlık kuyu da beni aydınlığa çıkarmak için uzanan bir merdiven.
Elimizden tutan bir MELEK...

Hastalığımı öğrendiğim andan itibaren bana ve eşime bir fener.

İlk günden rica etti.
Müsaade edin ben ilgileneyim ve lütfen bu işlere sen dahil olma diye...

Bu sıkıntılı günlerimde ne doktor soruşturdum ne de bir hastane. İnternete girip kanserin k sine bile bakmadım.Hep kendi mücadelemi bekledim.
Haberi alan sevgili eş,dost herkes bir onkolog bir cerrah önermek istedi ama kibarca reddettim hepsini.
Bütün bu telaşelerden uzakta yaşadım her şeyi sayesinde...

Sevgili Firma sahibim,

O Türkiye'nin hatta dünyanın en büyük firmalarından birine sahip.
Ama yüreği...
İki cihan kadar büyük.

Binlerce çalışanın arasında beni tanımıyordu bile.
Hastalığımı öğrenip işe gittiğim sabah genel müdürüm beni telefonla arayıp "Sana ne , nasıl oldu diye hiç bir şey sorup seni üzmeyeceğim sadece diyeceğim şudur ki , biz her koşulda senin yanındayız ve bu hastalığı hep beraber atlatacağız" dedi.
Sonrasında da Ayşe Hanım seninle konuşmak istiyor deyip telefonu ona verdi.

İlk doktor randevumuzda benden önce klinikteydi.
Allah'a hep dua ederim , maddi manevi kimin desteğe ihtiyacı varsa karşıma çıkar diye. Ve bir anda senin yanında buldum kendimi dedi.

Her doktor randevumuzda toplantılarını erteleyip yada yarıda bırakıp yanıma koştu. Senden daha kıymetli ne olabilir ki dedi her seferinde.

Bir MELEK gibi sarıp sarmaladı beni , bebeğimi , Çınar'ımı ,eşimi...

Şimdi ben nasıl şükretmem ki Allah'a...
Allah bana bu hastalıkla beraber tam 3 melek yollamıştı.

Minnet

Sabah 05.30 sularında gözlerim uykuya teslim oluyor.
2 saat uyuyup hiç bir şey olmamış gibi işin yolunu tutuyorum.Giderken de çoğu zaman yaptığım gibi köşedeki fırına uğrayıp 2 tane simit alıyorum. Biri bana diğeri ise ya Pınar'ıma yada kahvaltı etmemiş herhangi birine.

Ofise giriyorum günaydın diyerek.
Herkes suskun...Ben ise dokunsan ağlayacak.

Kahvaltı ettiniz mi diye soruyorum bizim kızlara ama Pınar yok ortada.
Çay almak için mutfağa giriyorum.Pınar ve diğer bir kaç arkadaşımı konuşurken buluyorum ama beni görünce bir hayalet görmüş gibi donup konuşmalarını kesiyorlar.

"Günaydın" diyorum...Çayımı alıp çıkıyorum.

Kahvaltımı ediyorum yalandan , boğazımdan geçmiyor ki lokmalar.

Çok sevdiğim çok değerli yöneticilerimden biri omzuma dokunuyor.
Kafamı kaldırıp bakamıyorum bile yüzüne. Sadece hıçkırarak küçük bir kız çocuğu gibi kollarının altına sığınıyorum.

"Gel konuşalım biraz" diyor. O sırada çok sevdiğim diğer yöneticim giriyor odaya.
Sarılıyor baba şefkatiyle...

"Korkma "diyorlar biz sonuna kadar senin yanındayız. Elimizden maddi,manevi ne geliyorsa yapıcaz diyorlar.

"Bir an bile şüphe etmedim ki" diyorum bende büyük bir minnetle...

3 Nisan 2014 Perşembe

Melek

O geceyi...
Hastalığımla yüzleştiğim o geceyi sabah ediyorum deli düşüncelerle.
Bazen teslim olmuş vaziyette buluyorum kendimi bazen ise oğluma , karnımdaki meleğime ve sevdiğim adama acıyarak...

Bir abdest alıp bol bol dua ediyorum Yaradan'a. Dua ettikçe , Allah'a yaklaştıkça ferahlıyor yüreğim.

Sonra güya eşime aldığım kitabı (Allah de ötesini bırak) okumaya başlıyorum.

"Ne zaman bir sıkıntı içinde kalsan hemen Rabb'ine dön ve de ki ; Ben bu sıkıntıya senin rızan için katlanıyorum ya Rabbi senden gelen her şey rahmettir"

"Sen teslimiyet nedir bilir misin? Sıkıntı anında kurtulmak yerine,"Bu senden geldi Rabb'im , demek ki benim derecem artıyor ,üzerimde er-Rafi ismin tecelli ediyor"diye umutla beklemektir.

De ki " Ey Rabb'im , sen bana sıkıntı verdikçe ben sana yakınlaşıyorum.Bu sıkıntı beni sana yaklaştıran bir rahmet köprüsüdür"

Allah rızası için katlanmak sıkıntının en güzel can...Acının içinde o zaman inan ki güller açıyor.
Sıkıntının sana anlatacakları var belki de, dinle bakalım Rabb'inden ne mesajı getirmiş?

diyor Uğur Koşar...

Satırları okudukça su serpiliyor ateş düşen yüreğime...

Karnımdaki minicik kızımı düşünüyorum.
Üzülüyorum en derinden...
Ama bir yandan da yüreğim dile gelip Allah ile konuşmaya başlıyor...

Diyor ki yüreğim "Karnımdaki meleğimi bana bu hastalığı haber vermek için yolladın,eğer bu hamilelik olmasaydı benim bu hastalıktan haberim olmayacaktı yada öyle bir evreye gelecekti ki artık çok geç kalacaktık " diyorum ağlayarak.
Sen o kadar büyük ve rahmet dolusun ki ; içtiğim o hormon hapına rağmen , benim rahmime bir can düşürdün ki hormonlarım değişsin ve mememdeki o küçücük kitle büyüyüp elime gelsin diye.

Ve devam ediyorum ağlayarak ,

Ben ne şanslı bir kulunum ki bana bu hastalığı haber vermek için BİR MELEK yolladın.

2 Nisan 2014 Çarşamba

Kahrolmak

Çınar'ım...

Babaannesinden getiriyor babası. Evdeki kalabalığı, teyzelerini görünce çok mutlu oluyor.
Birde üstüne en sevdiği arkadaşı Osman gelmiş değmeyin keyfine...

Saatler ilerliyor herkes çıkıp gidiyor evine.

Ateş düşen evimizde ateş düşen yüreklerimizle kalıyoruz baş başa.

Çınar sanki hissetmiş gibi "Bu gece annemle yatıcam , babacım lütfen müsaade et annemle yatayım" diyor.

Nemli gözlerimiz buluşuyor eşimle. "Tamam oğlum, git annenle uyu bu gece" diyor.

Sarmaş dolaş yatıyoruz oğlumla.
Bir hikaye anlatıyorum Çınar'ıma. Tam gözleri kapanacakken ayağa kalkıyor ve bir öpücük konduruyor karnımdaki kardeşine.

Bir abi edasıyla diyor ki " Korkma kardeşim ben senin yanındayım"

O an yüreğim kanıyor...

Oğlum duymasın diye sessizce ağlarken uyumasını seyrediyorum küçük meleğimin...

Usulca kalkıyorum yataktan.Salona, diğer sevdiğim adamın yanına gidiyorum...

Sırf hafta sonumu rahat geçireyim diye benden sakladığı ama bu gerçekle tek başına mücadele ettiği koca 2 günün yorgunluğuyla uyuyakalmış koltukta...

Yüzüne dokunmak için eğildiğimde ise gözlerinden süzülmüş ama daha kurumamış yaşlarını görüyorum.

Bu hastalıkla beraber 17 yıldır tanıdığım,sevdiğim adamın belki de ilk defa gözyaşlarına dokunuyorum.
Kahroluyorum...

1 Nisan 2014 Salı

Kabullenme

Arabamıza bindik.
Az önce duyduklarımı düşündükçe yüreğim daraldı.
Mememdeki masum sandığımız kitleyi en başından beri bilen,bana destek olan ablalarımı sonra da can dostum Esra'mı aradım.
Sanki hastalığımın adını sakladıkça patlayacak aksine söyledikçe rahatlayacakmışım gibi
Ben Meme Kanseri'yim diye ağlayarak haykırdım her telefonda...

Soluğu kadın doğum doktorumun yanında aldık. Küçük ablam , Pınar'ım hemen yanıma koştular.

Kadın doğumcum raporu görünce inanamadı. Güçlü olmaya çalıştı ama ağlamamak için zor tuttu kendini. Notunu alırken demek artık yaş 35 de değil her kitleye şüpheyle yaklaşmak gerek dedi iç çekerek.

Çıktık hastaneden...
Sevdiğim herkesi arayıp haykırmak istiyordum hastalığımı. İçimde tuttukça yüreğim daralıyordu.

Son 1 yıldır tanıdığım ama abla kardeşten farkımız olmayan Tuba ablamı aradım.
Adım gibi biliyordum o beni dualarıyla biraz daha hafifletecekti.
Tuba abla diyebildim sadece ağlayarak. "Yavrum n'oldu n'olur söyle" dese de boğazımdaki düğümlerin izin verdiği kadar konuşabildim.
"İnan size nazar değdi yavrum , bu bir sınav" dedi gözyaşlarını içine akıtarak.

Çınar...
Yavrum...
Canımın içi...

Hep gözümün önündeydi ama nedense onun hakkında konuşmak istemiyordum.Onun adı geçtikçe yüreğime bıçaklar saplanıyordu. Gözyaşlarımı tutamıyordum.

(Bu hastalıkla beraber anne olmanın bambaşka korkular olduğunu bir kere daha anladım.)

Evimize geldik. Küçük ablamda bizimleydi zaten. Ağlamaktan kızarmış burnu ve gözleriyle çaresizce evime koşan büyük ablam gözlerimin içine bakıyordu.

Ben ise şimdilik gözyaşlarımı içime akıtıyordum.

Kardeşim de öte can dostum Esra'm,
2 küçük meleği ve yine çok sevdiğim eşi Ahmet'le evimizde aldılar soluğu.
Nefessiz kalmıştım ya hani bir nefes oluyorlar canıma.

Küçük ablamın aklına bioenerji ile uğraşan arkadaşını aramak geliyor ve yüreğimize ateş gibi düşen hastalıktan bahsediyor.

Meme kanserinin daha çok anaç insanlarda görüldüğünü söylese de şu sorusu ablamla gözlerimizin buluşmasına neden oluyor...

Nuray'ın yakın bir geçmişte derinden üzüldüğü ya da  çok öfkelendiği bir durum mu oldu ?

Yol Ayrımı

Eşim,ben ve karnımdaki 19 haftalık (hiç bir şeyden habersiz belki de  her şeyden haber ) meleğim çıktık Nalan ablanın odasından...

Ama o andan itibaren niyeyse elim karnıma gidemez oldu.

Çınar'ım 3 yaşındaki canım oğlum gözümün önünde canlanıverdi o an...
"Annecim ya ben n'olcam " diye seslendi sanki bana.

İçimden usulca kızımdan, meleğimden binlerce özür dileyerek sonra da Allah'a yalvararak
"Allah'ım bana bu emanet canı gönderdin ama belki de benim canımı almamak için, hayattaki diğer meleğime kalayım diye gönderdin" dedim.

Eşimde sessizce benim kararımı bekliyordu.

"Canım dedim ben kararımı verdim.2 si de benim yavrum ama biri hayatta diğeri karnımda. Hayattaki yavrum için karnımdaki meleğimden vazgeçiyorum" dedim acıyla...

"Aynı şeyi düşünüyorum canım" dedi .Bu bir imtihan...
"Karnındaki bu MELEK'te bize Allah tarafından bu hastalığı haber vermek için gönderildi"dedi büyük bir metanetle...Ne mutlu ki bize "Allah'ın sevdiği kullardanmışsın" dedi.

Taş oturan yüreğime binlerce kanat takıldı sanki o an. Allah'ı , sınavımı , yaşadıklarımı düşündükçe hafifledi yüreğim. 

Tekrar gittik Nalan ablanın yanına ve Nalan ablaya karar verdiğimizi söylediğimizde " Bende sizin gibi düşünmüştüm , öyleyse cumartesi günü ameliyat için bekliyorum sizi " dedi.